11 Şubat 2013 Pazartesi

İKİ GEMİ

H.Çiçeksever — 05 Haziran 2010
 
Bugün sizlere sevinçle bir gemi haberi hazırlamış, uçakta devam eder postalarım diye düşünmüştüm. Fakat  uçakta gazetelerdeki yardım gemisinin İsrail tarafından tehdit edildiği ve şehit haberleriyle sarsıldık. Şehit ailelerinin acısını yüreğimizin derinliklerinde bir başka hissettik. Çünkü dünyayı sömürenler o kadar refah içinde ve cenneti yaşarken, cahil, fakir halkın  tek kelimeyle cehennemi yaşadığına şahit olmak insana acı veriyor. Vicdan bundan rahatsızlık duyuyor.
Uçakta yanımda oturan , genç 35 yaşında Iraklı bir elektrik mühendisiyle konuştuk. Nerelisin, ne düşünüyorsun diye sorduğumda ailesinin Bağdat’ta olduğunu ve onları ziyarete gittiğini söyledi. Dünya mirasının yedi harikasından biri olan  Babil Asma bahçeleri ve daha batı medeniyeti ortada yokken  Kütüphanesiyle  nam salmış, Bağdat’ın perişanlığını anlattı. En başta elektrik yok diyor, elektrik olmayınca her şey yok demektir. Sıcaklık 40 derece vatandaş ne yapsın diyor. Ama  Erbil gibi Kürt bölgelerinin refah içinde olduğunu söylerken gözlerindeki acı ve hüzün içe kanayan yara gibi yansıyor bakışlarına.
İsrail saldırısını bizden önce haber almış, bana gazeteyi okuyun diye uzattı. Hepsi ayrı acı. Doğuda ilk gittiği gün şehit düşen Denizlili o fakir çocuğun ailesinin onuru insanın gözlerini yaşartıyor. Açılım, serbest piyasa v.s.  adı altında  küresel aktörlerin kontrolüne terk edilmişiz.
“Komşusu açken tok uyuyan bizden değildir, diyen Muhammed
“Din bir vicdan eğitimidir” diyen Atatürk’ün  söylemek istedikleri daha derin anlam kazanıyor  Londra’dan sonra..Sadece zenginin yaşamasına fırsat veren Kapitalizm dünya şeytanı.  O halde hep birlikte, Uyanmak,  bilmek, yükselmek, bölüşmek,çalışmak zamanı..
Bu  pazar Londra’da  SW1   bölgesindeki EV Restorantta düzenlenen ADD toplantısına davetliydim. Restoran çok güzel,  yemekler, konsept ülkemizi aratmıyor. Manşallah buralarda böyle işler kurmuş gençleri çalıştıran vatandaşlarımıza. Jubile Line’e Canary Wharf’tan bindim, Stansford’da indim. Dar gelirlilerin yaşadıkları bölgelerden biri.Fakat  şehirleşme mantığı  aynı, elimde adres gideceğim yeri kolayca buldum. Nefis bir kahvaltı yaptık, konuşmalar yapıldı. Dediler ki; buradan gemiye gideceğiz. Hangi gemi derken bizim evimizin olduğu yere geldik. İlk defa Londra’ya gelen bir Türk gemisiymiş.
Deniz Kuvvetleri olarak SNMC G2 Nato Kuvveti olarak, liman ziyareti amacıyla gelmişler. İki İtalyan, bir Türk ve bir İspanyol gemisi vardı.
TC Amasra isimli  mayın arama-çıkarma gemimiz; hem türk yapımı hem de krom yapımıyla dünyanın en pahallı gemisi olarak tanınıyormuş. Haber alan Türkler geliyor. Hep birlikte grup grup Türk Bayrağı önünde resimler çekildi. İnsanların memleket sevgisi ve heyecanı ölmüyor. Fakat Türklerin büyük çoğunluğu uzak bölgelerde kuzeyde yaşıyor, buraya gelmeleri zor, masraflı.
Yazılarımda Londra’ya hayranlıklarımı yazarken;  oğlum diyor ki; anne sen dünyanın Nişantaşı’ndasın, tabi güzel olacak, git bak başka semtlere..Gerçekten fakir mahalleler, dışarıdan gelenlerin yaşadıkları yerler bizim yaşamamıza hiç uygun değil.  Topu topu iki lokma ekmek parası için göç ediyor insanlar. Bir onlara bir bizim yaşantımıza baktım; Özal’ın ben zengini severim sözü aklıma geldi. Zenginlik, refah medeniyet demek.
Evet, yıllardır değişik ideolojileri sahiplenme gayreti, insan fıtratına aykırı olan fikir ve ideolojileri birbirimize kabul ettirebilmek için birbirimizi ezdik, dışladık,konuşamadık, parçalandık, böl parçala diyenleri mutlu ettik. Aslımızı, benliğimizi unuttuk.
Peki geriye ne kaldı?… Halkının büyük çoğunluğu mutsuzluğa terkedilmiş, ülkeyi yönetmede milletin istek ve ölçüleriyle değil; iç ve dış menfaat gruplarının çıkarlarını korumayı ve arttırmayı hedef edinmiş iktidarlarla ve de her iktidar döneminde servetini ve menfaatlerini arttırmış mutlu azınlık çeteleri. Hedef, binbir emek ve çile ile kazanılan Cumhuriyetin değerlerini yok etmeye çalışmak.

İşte biri acı biri tatlı iki gemiden geriye kalanlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder