11 Şubat 2013 Pazartesi

DÜŞÜN TAŞIN DERNEĞİ


H.Çiçeksever — 26 Şubat 2011
DÜŞÜN-TAŞIN DERNEĞİ..H.Çiçeksever..
 
Geçen hafta çok genç bir misafirim oldu. TV’de birkaç saniye gördüğüm ve çalışmalarını özel bulduğum Düşün-Taşın Derneğinin kurucusu genci aradım ve beni ziyarete geldi.
Uzun uzun konuştuk ve benden ne anladığını sordum. Müthiş cevaplar verdi, çok memnun oldum tabi. Anlamak ve anlaşılmak beyin büyüdüğünde gerçekleşen hadisedir. Selim Çavuş isimli 27 yaşındaki bu genç, İstanbul’da binlerce kişiyi bir araya toplayarak Okuma Günleri yapıyor  ve gittikçe çoğalıyorlar. Mesleği gereği bir proje üretmek amacıyla çıktığı bu yolun ne olduğunu ona açıkladım: “beyni büyütüyorsunuz.” Geri kalmışlık nedenimiz beyinlerin küçülmesi. Asıl zenginlik kafa ürünlerindeki  büyümedir.
Bu yolu çizen tek lider olmuştur. Kurduğu yeni Türkiye Cumhuriyetinde; Halk Evleri ve Köy Enstitüleriyle yılda en az 300 kitap okumak mecburiyeti koymuştur. Benim babam Kaleyazısında dükkanı olan bir esnaftı. Dükkanın köşesinde kitaplık vardı, isteyenler kitap alır, okur iade ederdi. Sürekli okurlardı. Herkesin evlerinde çanak çömlek, kristal vitrini varken bizim evimizde hala kitaplık duruyor.O evden yetişen beş kız, dört torunun  hepsi çok başarılı okul hayatına sahipler.
Selim dinamik, rekora koşmaya doğru çalışıyor. Etrafını aydınlığa kavuşturacağının bilincinde ona tecrübelerime dayalı öğütler verdim. O kadar ünlü isimlerle tanıştım, sizden duyduklarımı kimseden duymadım dedi. Bana verdiği minik armağanın arkasına ise; ruhumda pencereler açtınız diye yazmış.
Dünyanın dev devletlerinin temeli okumak zenginliğinden geçiyor işte bir örnek yazı; Rus soylularından iki zengin delikanlı bahse tutuşurlar. Bunlardan biri yirmi yıl kapalı bir yerde, yalnız kalabilirse, bahsi kaybeden ona büyük bir para verecektir. Yirmi yıl tek başına kalmaya dayanamayıp çıkan ise, bahsi kaybedecek ve o diğer arkadaşına büyük parayı ödeyecek. Kapalı kalanın her İstediği kendisine verilecek.Kapısında da bir nöbetçi bulunacak.
Soylu delikanlılardan biri, tek penceresi, tek kapısı olan bir yere kapatılıyor. Kapıda nöbetçi bekliyor. Delikanlı bir süre sonra kitap istiyor. Ve gün geçtikçe kitap isteğini arttırıyor. Ve içeride ha babam okuyor. Öylece yıllar geçiyor.
Bu arada, öteki delikanlı kumarcılığı ve uçarı yaşantısı yüzünden zenginliğini yitirmiş, sıfırı tüketmiştir. Bütün umudu, kapalıdaki arkadaşının, tek başına yaşamaya dayanamayıp kapalı olduğu yerden çıkması ve onun da bahsi kazanıp paraya konması. Kapalıdaki arkadaşını kaçmaya kışkırtmak için de türlü çareler düşünür. Nöbetçiye görmezden gelmesini söyler. Kapıyı açık bıraktırır, ama ne yaptıysa boşuna. Arkadaşı içeride okuyordur ha bire.
Yirminci yılın son gecesi, artık son çare, arkadaşını öldürecek ve buna bir intihar süsü verecek. Hani yalnızlığa dayanamayıp, canına kıymış gibi. Böylece bahsi kazanıp parayı alacak. O niyetle, sabah,gün doğmadan önce arkadaşının kapalı olduğu yere girer. Ama içerde yok. Pencere de açık! Tamam, demek kaçmış. Parayı alacak öyleyse. Ne o? Masanın üzerinde arkadaşının kaçmadan önce kendisine yazıp bıraktığı bir mektup:
“Tek başına burada yirmi yılı doldurmama bir saat kala buradan ayrılarak, seni bana para ödemekten kurtarıyorum. Çünkü yirmi yıldır okuduğum kitaplarla öyle zenginleştim ki, bana vereceğin büyük paranın gözümde hiç değeri kalmadı. Sana teşekkür ederim.”
“Oğlum var, neyler malı?…Oğlum var neyler, malı…!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder